23 Haziran 2006

Ân'a dair fısıltılar...

havaların kötü gitmesine mi alışmam gerekiyor yoksa hayatın bir yerlerinde enkaz halinde kalıp tekrar teşekkül edişini tâkip etmenin dayanılmaz yoruculuğunda yenilenmek mi, bilemiyorum..
işte böyle zamanlarda sadece esrimenin ve mastor ruhların ehemmiyeti ortaya çıkıyor!
herkeste bir bunaltı, herkeste bir kıyâmet beklentisi...
herkesin ortalıklardan kaybolmaya çalışması gibi.. "neden?!?!?!?!?!"
bir şeyler paylaşabilmenin bu kadar zor olduğu bir zamanda, kelimelerle yaşanan hazların ve tatminlerin ötesinde ne mânâsı var Hayatın?!
Bilmiyorum.. Herkes kendince haklı..
mı acaba?
bundan pek emin olamıyorum..
elime kâğıdı kalemi alıp yollara düşme arzusunun yerini ne tutabilir ki?!

FLANEUR RUHLAR!
FLANEUR RUHLAR!
Ah Baudlaire amca.. Aaah!..
Okul zamanlarını özledim. İzmir'in karabiber ağaçları altındaki o derme çatma barakalarından nefret ederek de olsa yaşadığım günleri.
mutlaka bir anlamı olmalıydı bunların; oluyordu da!..

sonra yazgıyı düşündüm. yazgının geçişkenliğini.. yazgının elden ele dolaşabilmesini.. yazgının tanrısal-ötesi bir kimliği oluşunu.. unutabilmenin imkânsızlığını.. unutarak çoğalmanın alfabesinin yapraklarından sararak tüttürdüğümüz insanın en dibine, en temeline menzilli yalnızlıkları.. bir tür sosyal olabilme edimlerini..
düşünerek kolladığım fırsatlardan olmaktansa paranoyalarımla edindiğim tecrübelerimi sahiplendim..

bekledim..

hâlâ da bekliyorum.. bekleyişlerin süslü esvâplarını kuşanan kalabalıkların rutinlerinden besleniyormuş gibi yaparak kendime ıssız, tâli bir yol çiziyorum. böylece kundağıma gizlenmiş mecazları daha kolay ortaya çıkarabileceğimi zannediyorum..

neyin gerçek neyin gerçek ötesi olduğunu bile hatırlamıyorum..
bol bol inatlaşıyorum tabiatla.. tabii, tabiat da benimle dalgasını geçmekten alıkoyamıyor kendisini.

şu an içimden geçen bunlar!

Hiç yorum yok: